Merdivende Üç Kişi

Merdivende Üç Kişi

merdivende_bekleyis2Metin Cengiz

Bundan yıllarca önce yazdığım bir yazıda, 2 Temmuz 1993’te yaşanan olayların Türkiye’de bir “dönüm noktası, bir milat” olduğunu söylemiştim. Gemi azıya alan muhafazakâr dünya görüşleri, “din” kisvesi altında, günümüz de bile azınlıkta olan, hatta çoğu dünyevileşen, “şeriatçı” kesimleri de yanına alarak “laik devlet”in gözleri önünde, laik demokrasinin damarlarına saldırıyor, laik demokrasinin savunma gücünün aslını oluşturan aydın kesimi hedef göstererek hem bu kesime gözdağı vermeye çalışıyor, hem bu kesimden etkinliğe katılan kişilerden bazılarını fiziki olarak yok ederek neler yapabileceğini gösteriyor, ve hem de savunmasız ve çaresiz durumda kalan laik demokrasi karşısında gücünü deniyordu. Şımarıkça kullanılan bu güç karşısında sözüm ona laik devlet ve bu devletin hukuk sistemi taraflı davranmış, kendi kuyusunu kazanların yanında tavır almıştı. Bugün gelinen noktada Sivas olaylarıyla ilgili mahkemelerin düştüğü içler acısı durum ta o günden belliydi.

Dergiler Ortak Platformu olarak ne diyorduk biz? Anımsatmakta yarar var,
“Sivas olaylarının ardından birçok kuruluş ve örgüt, olayı kınayan bildiriler yayınladı.

İstanbul’da yayınlanan kültür ve sanat dergilerinin temsilcileri, bu olaylara karşı ortak tavır almak amacıyla bir toplantı yaptı. Bu toplantı sonucunda bir ortak platform oluşturulmasına karar verildi.
‘Dergiler Ortak Platformu’nun amaçlarını ve kamuoyuna yapılan çağrıyı içeren bildiri şöyle:
“Aşağıda adı geçen dergiler ortak olarak, farklı estetik kaygılardan hareket etmekle birlikte, Dergiler Ortak Platformu oluşturmamızın amaçlarını şöyle sıralayabiliriz:
1-Farklı inançlardan toplulukların birlikte yaşama ilkesini ortadan kaldırmaya yönelik bu tür eylemlere tepkiyi yoğunlaştırmak ve kalıcılaştırmak,
2-Toplumumuzda bu tür örnek olaylara karşı varolan duyarlılığı canlı ve diri tutmak, unutmaya, bellek kaybına karşı mücadele etmek,
3-Çoğunluk sayılan (!) bir inancın içinde yeralan radikal kesimlere ve bu kesimlerde taviz vererek varlıklarını sürdürmeye çalışan devlet ve yönetimlere karşı bir baskı grubu oluşturmak,
4-Bütün bu uğraşıları, sanat ve kültür bağlamında yoğunlaştırmak, platform çerçevesini Türkiye çapında yaygınlaştırıp genişleterek, olayların nedenlerine, kökenlerine inmek, ölen yazar ve sanatçıların yapıtlarını değerlendiren ürünler vermek. Bunu sürekli kılmaya çalışmak.
Bildirinin sonunda yazdığımız Çağrı ise şöyleydi:
Bizler, Sivas olaylarının, devletin ve hükümetlerin şeriat isteyen güçlere yıllardır verdikleri tavizlerin bir sonucu olduğuna inanıyor ve bu tavrın kültür ve sanata Sivas’taki katliam boyutunda bir saldırı olduğunun bilinmesini istiyoruz.
Demokrasilerde her bireyin yaşama, düşünme ve düşündüklerini özgürce ifade etme hakkının demokratik devletin güvencesi altında olduğu gerçeği, son olaylar da göstermiştir ki, Türkiye gerçeği ile örtüşmemektedir. Nereden ve kime gelirse gelsin birlikte yaşama ilkesine yönelik, yaşama özgürlüğünü hiçe sayan zorbaca tavrın her türlüsünün karşısındayız. Kültürler mozaiği ülkemizin çağdaş bir kimliğe ulaşabilmesi için öncelikle bu en temel demokratik hakların hayata geçirilmesi ve savunulması gerekiyor. Bu konuda başta aydınlar ve sanatçılar olmak üzere insanlık onuru taşıyan herkesi karanlık güçlere karşı kararlı bir tutumla tavır almaya çağırıyoruz.”
Bu bildiri ve çağrı bugün de önemli mesajlar taşımaktadır. İktidardaki partiden tutun da muhalefetteki bütün partileri belirleyen, demokratik değerleri muhafaza etmeyi de kapsayan toplumsal ilerlemeyi, yenilikleri reddeden isteri halindeki bir muhafazakârlığın iktidarın da coşkulu katılımıyla yeni bir toplum mühendisliğini üstlendiği bu meclis yapısından nasıl bir anayasa çıkar, bunu bilmek zor ama tahmin etmek güç değil. Bizim ise düşündüklerimizi söylemekten başka hiçbir çıkar yolumuz yok. İşte bu koşullarda, bundan yaklaşık bir yirmi yıl önce “Dergiler Ortak Platformu” tarafından kaleme alınmış bu bildiri ve çağrının yapılacak demokratik bir anayasa için önemli bir bildiri ve çağrı olduğunu sanırım hiç kimse yadsımayacaktır. Yeter ki bugün de çoğu yaşayan bu dergiler bu duyarlığa sahip olsunlar.
***

Şimdi 2 Temmuz 1993 günü yobazların başlattığı haince saldırıda alevler içinde kalan ve otuzdan fazla kişiye mezar olan Madımak Oteli’nin girişindeki yukarı katlara çıkma merdiveninin başında fotoğrafları çekilen Metin Altıok, Behçet Aysan ve Uğur Kaynar’ın fotoğraflarıyla ilgili düşüncelere gelebiliriz.
A-Bu fotoğraf, 1-kurulma dönemindeki kimi kaygılardan dolayı cumhuriyetin ve toplumun geleceğinin uzun süre askeri vesayet altında kalmasından, 2-vasilerin ikide bir toplumsal dinamikleri silip atan darbelerle toplum mühendisliğine soyunmalarından, 3-bu mühendisliğin faşist karakterinden, 4-toplumu yönetme iddiasında olan partilerin belki de bu sebeplerle sivil kültürden, demokrasi bilincinden ve laikliğin tam ne olduğundan nasibini almamış olmalarından, 5-laik-demokratik toplumsal gelişmenin henüz kendine sağlam bir zemin edinememesinden 6-soğuk savaş döneminde komünizm/Sovyetler korkusundan dolayı sol düşmanlığının cadı avcılığına dönüştürüldüğü ABD’ne ve onun oluşturduğu NATO örgütünün isterlerine gözü kapalı uymasından, 7-tarihsel sebeplerden dolayı toplumun kendi varlığını göstereceği aktif ve maddileşmiş düşüncelerin olmamasından, 8-muhafazakârlığın, dindarlığın avam karakterinden, 9-partilerin de toplum gibi kahramanlara (liderlere) tapmasından/lider kültünden, bu kültün toplumu felç etmesinden, 10-solun sol kültüre ihtiyaç duymadan iktidara odaklanan siyasi bir mücadele anlayışını, yani kavgayı temel almasından, 11-toplumsal zenginliklerin bir avuç azınlığın tüketim zevklerine heba edilmesinden, 12-dış ülkelerle ilişkilerin demokratik yöntemler ve karşılıklı ulusal ihtiyaçlara göre düzenlenmek yerine bağımlılığa, bu bağımlılığın bir evlilik aktine dönüşmesinden, 13-zamanın gereklerinin siyasilerce iyi okunamamasından, 14-evrensel anlayışta bir geleceği hedefleyen eğitim anlayışının yerine güncel kaygıları, duygusallığı öne alan yüzeysel bir eğitim anlayışının toplumu cahil bırakmasından, 15-üniversitelerin özerk ve demokratik geleneklere sahip olmamasından, 16-her siyasi dönemde hesaplaşmanın gereğince yapılmak yerine bir intikama dönüştürülmesinden, 17-bürokrasinin akılcı hedefler yerine güncel çıkarlara dayalı taktiklerle oyalanmasından, 18-kültür ve sanata gereğince önem verilmemesinden, bu alandaki vergilerin caydırıcı olmasından… ve bu gibi daha da çoğaltılabilecek birçok gerekçeden kaynaklanan bir saldırı karşısında duyulan tavrın fotoğrafıdır.
B-Bu fotoğraf, yazarlar, şairler, sanatçılar, düşünürler, gazeteciler, aydınlar gibi düşünen, düşüncesini söylemekle yükümlü kişilerin kökenini tarih öncesinden alan toplumsal tutum ve davranışların bir saldırganlığa dönüştüğü anlarda gösterdiği tepkiyle karışık duyulan kaygının ifadesidir.
C-Şeriat isteminin insanlık dışı bir kıyama kalkışmasının hemen öncesinde aydın, çağdaş üç şairin umutsuz direnişinin fotoğrafıdır.
D-Gözü dönmüş bir kitlenin hedef aldığı aydın tavrının yiğitlik örneğidir.
E-Şairlerin bir süpürge (Metin Altıok’un elinde), bir yangın söndürme aracıyla (Behçet Aysan’ın hemen ayakları dibinde) kendinden geçmiş bir kitle karşısında, şiirden aldıkları mitik, mistik, imgesel güçle, duruşunun fotoğrafıdır.
F- Aşırı toplumsal düzen isteklerinin nelere yol açabileceğini anımsatmak ve toplumsal olarak kendimize gelmemiz için sürekli anımsamamız gereken bir utanç belgesidir.
G-Sözde laik, demokratik bir devletin ve bu devletin laik demokrasi bilinciyle donanmış olması gereken görevlilerinin içine düştüğü aczin, içler acısı durumunun belgesidir.
H-Ordu da dâhil, güvenlik güçlerinin zavallılığını gösteren tarihsel bir anıttır.
İ-Bu olaydan ders çıkaramayan solun kimlik hanesine düşülen zayıf notun göstergesidir.
J-Şiirin görevini anımsatan bir insanlık durumudur.

Bu tür protest yorumlar elbette çoğaltılabilir. Ama şunda bir kuşku yok ki, Sivas 2 Temmuz olaylarının simgesidir. Bu fotoğrafın çekildiği mekânın hemen az ötesinde nasıl bir insanlıktan çıkışın, canavarlaşmanın yaşandığının tahayyülünü fotoğrafı görenlerin imgelem gücüne bırakıyorum. Yazıyı şu şiirle sonlandırmak istiyorum:

sivas… iki temmuz*

bu bulut… bu kara kara kıvrılan duman
yol izi değil… kalemin göğe çizdiği
ne de buhur kokusu uzaklardan gelen
yanıyor yapraklar… yanıyor allahın dileği

bu akşam kar havası yok… yaz
boğuk bir çığlıkla devrilmiş yere
alevlerin gözleri kör, şehrin sığ yerinde
karanlık almış hazla avını pençesine

oluyor işte, kitle… bildik, hasta bir kişi sanki
yemek yerine kendi can gamını
yabancı soluklara derman aramada
ateşi tutuşturarak ödeyip kefaretini
yunacak yüzünü az sonra yemin ve kılıçla
taşlarla ağlayan ölü bir ırmağın suyunda

*Gençlik Çağı’ndan, 1. Baskı 1998, Yön Yayınları, İstanbul