Murat Karapınar

Murat Karapınar

 

 

 

Kangal’ın, Bozarmut Köyü’nde bir gece vakti doğduğum söylenir. 1979’un

20 Eylül’üne denk gelmiş o gece. Söyleyenlerin yalancısıyım. Bir yaşına gelmeden; ana kucağında,  İstanbul’a gelmişim. Mekan bu kez Kurtuluş… İstanbul’a gelme nedenimiz sefadan mı cefadan mı bilinmez. Çoğunlukta az olma, azken yok olma korkusuydu belki de babamı saran. Adımız hala azınlık olsa da az da çok olmayı becerdik.

Rençper babam yeni bir kimlik buldu kendine Bulgar Hastanesi’nde. Benim payıma da hastanenin bahçesinde koşturmak düştü. Hem de ne bahçe.. dört top sahası büyüklüğünde. Yaş okul çağına gelince  kırk kişiyle birlikte kendimi tahta sırada otururken buldum. Yalnız bedenim değil ruhum da sıkışık. Ardından ard arda değişen okullar…

Aslında ben kendimi çocuk yaşta bildim. Ne bildiğimi  bilmeden. Dolduramayınca boşlukları kapıya kondum. Kapıdan çıkışım orta ikinin sonlarına denk gelir. Malum; o zamanların ikinci öğretimi, hayat okulu, Kapalıçarşı’da 6m2 dükkanda başladı benim için. Eğeler, penselerle altını şekillendirirken radyoda çalan Ahmet Kaya, elime geçen bir kitaptaki Cemal Süreyya da beni şekillendirdi.

İlk aşkım da bu zamanlara denk gelir. On altı yaşımda başlayan bu aşk, yirmi üçümde  yuva kurdurdu bana. O çocuk, ben çocuk büyüttük birbirimizi. Sonra LEA geldi… Aşkın en gerçek hali… Masmavi umut oldu.

Geçen yıllar boyunca içimde çığlık çığlığa biriken sesim; bir gün, “Bir menekşe kokusunda seni aramak var ya…”dizelerini mırıldanırken, sözleri merak edip, menekşenin kokmadığını öğrendiğimde, içimdeki dizeleri bağırmaya başladı. Bana da artık kalemi tutmak kaldı. Yazdım…

İç sesime klarnetimle eşlik ediyorum son zamanlarda…

Bir menekşe kokusu misali…