MÜESSER YENİAY’IN ‘SEVGİLİYLE DAİMİ KONUŞMA’SI/ VARLIĞIN KARMA DUYUMU/ONUR AKYIL

MÜESSER YENİAY’IN ‘SEVGİLİYLE DAİMİ KONUŞMA’SI/ VARLIĞIN KARMA DUYUMU/ONUR AKYIL

 

“Sevgiliyle Daimi Konuşma” Müesser Yeniay’ın son şiir kitabının adı. Müesser Yeniay, ülkemiz şiir okurunun şiirleri kadar çeviri ve eleştiri çalışmalarıyla da tanıdığı bir isim. Bununla birlikte Yeniay’ın dünyanın birçok yerinde yayımlanmış kitapları bulunuyor. Şair katıldığı uluslararası festivallerde de ülkemizi temsil etmekte. Dolayısıyla genç yaşına rağmen ciddi bir birikime sahip bir şiir uğraşçısıyla karşı karşıyayız. Böyle bir durum elbette Yeniay’ın yeni şiirlerinde de karşımıza karma bir kültürel kodlar zinciri çıkıyor. Yeniay’ın “Sevgiliyle Daimi Konuşması” varlığın dinsel göndermelerinden, kadınlık çağrışımlarına uzanan ilginç bulunabilecek şiirlerle dolu, ilginç bir çalışma.

Elbette karma kültürel kodlar şiirlere vurucu bir söylem olarak sızmış. Bu doğal. Bilginin, bilmenin özümsendiği bir sürecin yaşandığını anlamak zor değil şair açısından. Hal böyle olunca değerlerin, sistematik algının, çözümlenmiş dinsel retoriğin gündelikle zaman dışı, zamanı aşan bir buluşması söz konusu. Açıkçası Yeniay’ın daha önceki kitaplarını okumayan ve diğer çalışmalarından haberdar olmayan bir okur, kitapta yer yer gerici bir yoğunluğun olduğunu, bu tür bir imajların kuvvetini hissettirdiğini düşünebilir ‘Sevgiliyle Daimi Konuşmalar’ içinde yer alan şiirlerde. Hatta kitabın adının dahi böyle bir yönlendirmeyi olanaklı kıldığı bile düşünülebilir. Fakat işin aslı kitabın adında da görülen soyut aranışın aslında benliğin kuruluşuna ilişkin varlık yasalarına bir gönderme olduğunu anlamak zor değil. Ancak elbette sıradan şiir okuru için biraz zorlayıcı bir kitapla karşı karşıya olduğumuzu da bu anlamda söylememiz lazım. Yeniay’ın bu çalışmasına hâkim olabilmek için dünyanın önemli kadın şairlerinin şiirlerini de iyi özümsemiş olmak gerekiyor.

Gerçi şairi de bu durumun farkında olmalı ki pek denememiş bir şey yapıp bir kılavuz yazı eklemiş şiirlerinin önüne. Sıradanlık çağında bazı şeylerin havada kalmasını istemediği açık; bu da aslında son derece doğal ve anlaşılabilir bir tavır şair açısından.

Gelelim Yeniay’ın kitap içindeki şiirlerine. Kitap içinde benim ilk dikkatimi çeken şiir ‘Yabancı’ oldu. Yeniay şiirinde çapraz bir arayışa sürüklüyor bizi. Şiirin öznesi aslında çoğul ve hızla yer değiştiriyor şiir içinde. ‘Yağmur yağıyor / beni ziyarete gelen o yabancı’ dizeleriyle başlayan şiir, ‘dursun yüreğim burada asılı / dolu bir bulut gibi / yağmayı henüz öğrenen’ dizeleriyle son buluyor. Çapraz arayış bu ilk ve son dizeler arasında biçimlenmiş şairi tarafından. İç ve dış dünyanın, soyut ve somuta yaslanan belirsizliği, hatta kimliksizliği ‘gören’ bir okur açısından doyurucu olabilir.

  1. sayfada yer alan ‘Recm’ şiiri oldukça kuvvetli bir söyleme sahip. Şair ‘yürek, Tanrı’nın bana attığı en büyük taş’ diyor; güzel, etkili, sarsıcı ama… Oto-Sansür. Şimdi ilginç ki şiirin anlamı açısından ‘sıkıntı’ yaratmayacak yerlerde Allah lafzı kullanılırken – örneğin 19. sayfadaki şiir – anlamın sertleşebileceği yerlerde karşımıza ‘tanrı’ çıkıyor. Daha doğrusu varlık ve iyilik uyumu Allah lafzıyla taçlanırken, ceza vs gibi durumlarda devreye tanrı giriyor kitap boyunca. ‘Emekli Tanrı’ şiirinde de benzer bir durum var. Dikkat çekici.

Elbette kadınlık halleri, kadın duyarlılığı şiirlerde yoğun biçimde kendini gösteriyor. Bu anlamda oldukça başarılı kullanımlar var kitap boyu. ‘Mastürbasyon’ şiirinde ‘ellerinden erkekler yap’ deniyor örneğin. Fakat ‘erkekler’ sanırım biraz fazla tekrarlanıyor. Açıkçası feminist bakış erkekleri çoktan bir köşeye koydu kadın varlığını / sorunlarını çözümlemek açısından. Toplumların ‘aşağılık’ erkeklikten pratikte hâlâ kurtulamadığı doğru ama estetik söylem açısından aranılması gereken başka bir şey olmalı sanki. Rahim, yumurta, döl ve kan artık kadını minimalize eden şeyler gibi duruyor; kadın çok daha fazlası, çok çok daha ötesi… Ayrıca gerek kitabın başındaki kılavuz yazıda gerek ‘Regl’ isimli şiirde geçen ‘kalem’ meselesi de bana başka bir şey anımsattı. Sandra M. Gilbert ve Susan Gubar’ın çalışmalarındaki ‘kalem kadının penisidir’ meselesi… ‘Erkekten şaire kalem olur’ dizesi, bu noktada bir anlayışın ürünü olabilir mi sorusu geliyor akla.

İlk birkaç okumada kitapta öncelikli olarak eğilmek gerektiğini düşündüğüm bu konular dışında, Yeniay’ın daha kuvvetli bir şiire geçiş yaptığını, daha doğrusu yöneldiğini söyleyebilirim. Yeniay birçok kaynaktan besleniyor; kültürel, toplumsal ve elbette bir kaynaşım noktası olarak akademik kaynaklar bunlar. Çok kaynaklı bir şiirin elbette daha soyut bir hal kazanması ve tezat durum ve kavramları ortaklaştırması anlaşılmayacak bir şey değil. Fakat bunun şair kadar okur tarafından da anlaşılması gerekiyor sanırım.

Çünkü ne de olsa: ‘ay, yeni bir gündüz kurar gibi / büyümekte’.